Ben deki BEN i Anlatıyorum
Evrende milyarlarca BEN var,onlardan biriyim.BEN herbirimizin farklı oranlarda farkettiği bir olgu.
Ben'i buyum diye tanımlayarak BEN'ime haksızlık etmeyeceğim.Çünkü BEN herşeydir,sınırsızdır.
Ben BEN'in ne kadar farkına varmışsam işte O yum.Evrenin muhteşem kurgusu içinde insan olarak
varolmanın , insana yüklediği sorumluluklardan birisi de , kendisine yüklenmiş BEN 'e sahip olmak.
BEN e iyi bakılmalı ama ne fazla ne eksik.Bakımsız BEN ler de , fazla bakımlı BEN ler de hasta
oluyorlar.Kimi zaman tüm kimliklerimizi bir yana atıp sadece insan olabiliyorsak ,
benlik , kişilik vesaire kavramlarının negatif kuyusuna düşmeden , daha mutlu yaşayabiliriz.
Ben bunu tercih edip yapmaya çalışanlardanım.Ne kadar başarabildiğimi diğer BEN ler biliyordur.
İnsanlığın sonradan kurgulayıp, sonradan içine hapsolduğu toplumsal yapılar ,insan zihninin
evrensel ve evrimsel yolculuğunu engellemiyorsa , yeni keşifler doğayı yok eden bir düzenek
haline dönüşmüyorsa ,"en çok bana, en büyük ben" telaşı ile diğer insanlar yok sayılmıyorsa
ben hayattaki her gelişimi saygıyla karşılayan bir kişi BEN im.
Bu kişinin yani benim bugüne kadarki hayatım da kısaca şöyle:
60 lı yıllarda Kayseride doğdum ve ilkokul, ortaokul, lise üçlüsünü bu şehirde tamamladım.İlkokulun güzel bahçesi,soyadı Menekşe olan ilköğretmenim,ortaokuldaki müdürmuavinimiz,okul yollarının karlı oluşu,ortaokuldayken dedemi kaybedişim,lisenin güzel eski mimarili binası,güzel piyano çalan müzik öğretmenimiz,iki yıllık lise öğrencilerinin sınıftaki akıl almaz haşarılıkları,lisede Emineyle hep o canlılıkta olacakmış gibi olan arkadaşlığımız,Jeoloji dersinde herkesin hikaye dinler gibi sakin olması,tüm tatillerde zevkle okunan kitaplar,heyecanlı okul açılışları,müdürün açılış konuşmasında mikrofona fırlayan takma dişleri,en aksi olanını bile sevdiğimiz diğer öğretmenlerimiz ,arkadaşlarımız,yaşadıklarımız ve buna benzer binlerce anı hücum ediyor zihnime,yazdıklarım sadece şu an klavyeme kadar uzananlar.
Sonra İstanbul Teknik Üniversitesi ve İstanbulda hayat başladı.En olaylı dönemde,hergün akşama canlı döndüğümüze şükrederek üniversitede okudum.Bir buçuk yılı aşkın bir süre okul kapalı kaldı.Bu uzatmalar da devreye girince büyük hayallerle başladığımız üniversitenin son yıllarında bir an evvel okuldan mezun olmak dışında hiçbir hedefimiz kalmamıştı.Herşeye rağmen bilimin muhteşem tadını bize hissettiren hocalarımız sayesinde büyük hayallerimiz çok da cevapsız kalmadı,hocalarımıza sevgiler ama daha huzurlu bir öğrencilik yaşamış olmayı isterdik hepimiz de.Esin Hoca'nın mühendislik derslerinde eliyle hemence oluşturduğu öklit uzayı koordinat şematiği,Asım Hoca'nın hep masanın üzerinde duran saati ve şaşmaz bir şekilde hep dakik oluşu,Leyla Hoca'nın hiç değişmeyen titizliği ve şıklığı(geçen yıl vapurda rastladım yine öyle),Ayşe Hoca'nın güzel örnekli mekanik soruları yine hemen şu an klavyeye uzananlar İTÜ den.
Üniversite bittiğinde hayatın akademik anlamlı, hesapsız ve bilimle dolu olduğu gibi saf bir bilinçle iş hayatına geçiş başladı.İş hayatı bana pratikte bunun pek de böyle olmadığını,hiyerarşilerin ,kişisel hesapların,adların belirleyici rolünün bilimsel yaklaşımlardan daha önemli olabileceğini defalarca öğretmeye çalıştı ama ben hala akademik beyin terbiyesi ötesi yapılanmaları kabul etmemeye çalışıyor ve direniyorum.Adlara sığınmadan da pekala varlığımızı gösterebiliriz diyorum gerekmese de,ayrıca hangi konumda olursa olsun benim gibi düşünen arkadaşlarım da var yalnız değilim.Aynı doğruyu herkes aynı anda göremeyebilir.Neyseki bilgisayar kendi kurgusuyla her zaman doğruyu yanlışı açığa çıkarıyor hayatımızda.Belki zamanlamada sapmalar olabiliyor ama doğa ve bilgisayar uyum içindeler.Mutlaka birbirlerine neden sonuç ilişkisiyle destek olurlar.Bu hayali birşey değil,evrendeki kurgu gerçekten muhteşem, önemli olan farkına varabilmemiz.Etki tepki,neden sonuç,negatif pozitif,entropi .......Hepsi geçinip gidiyorlar.
Üniversiteyle başlayan İstanbulda Hayat hala devam ediyor.Bu şehrin büyüsüne kapılmayan yok gibi ki bu denli kalabalık.Fakat İstanbulu biraz fazla hırpalıyoruz gibi sanki ne dersiniz? Sevgili İstanbul'u Dünyanın İncisi ünvanından uzaklaştırmak için sanki özel bir gayret sarfediliyor.Çok acımasız eziyetler veriyoruz.Oksijeni bile zor bulmaya çalışıyor canım şehir.Ağaçları yok ediyoruz.Denizi kirletiyoruz.Gürültü had safhada.Trafik berbat.Ne olur birazda güzel şeyler gelsin aklıma.Karamsar değilim,fakat günlük hayatın manzaraları bu uçsuz bucaksız sorumsuzluğu gösteriyor bana ısrarla.